Kendimizi sürekli alıkoyamadığımız, kuşkucu ve şüpheci davranışlarımızın altında birçok neden olabiliyor. Devamlı kuşku duyan, şüphe içinde olan kişilerin çocukluk yıllarında yaşadıkları ağır travmatik durumlar bulunmaktadır. Bu tip kişiler kimseye güvenemedikleri için, saldırının nereden geleceğini kestiremediklerinden dolayı sürekli tetikte olma halindedirler.
Çocukluk ve ergenlik döneminde kandırılan, aşağılanan, sözü dinlenmeyen ve tacize uğrayan kişiler yetişkinlik döneminde aşırı güvensiz yetişkinler haline gelmektedirler. Çocukluk döneminde yaşanılan travmatik durumlara örnek olarak;
- Ailenizden birisi sizi sözel, cinsel, fiziksel taciz etmiş olabilir.
- Ailenizdeki bireyler güvenilmez olabilir.
- Ailenizden birisi sizin acı çekmenizden keyif almış ve bunu göstermiş olabilir.
- Aileniz tarafından istenileni yapmadığınızda cezalandırılmış olabilirsiniz.
- Aileniz sık sık dışarıdaki insanlara güvenmeyin demiş olabilir.
Yetişkinlerin Dünya’nın güvenilir bir yer olduğunu düşünmesi çocukluk döneminde oluşmaktadır. Kişi bu tip durumlara ne kadar erken ve yoğun maruz kaldıysa ilişkilerindeki güvensizlik o kadar artmaktadır. Bu tip bireyler, saldırının geleceğini düşündükleri için saldırı gelmeden kendisini korumak için direk karşı tarafa suçlayıcı bir şekilde saldırıda bulunabilirler. Güvensizlikleri ne kadar fazla ise o kadar şüphelenen, kuşkulanan ve suçlayıcı davranışlarda bulunurlar. Aynı zamanda bu tip yetişkinler, yaşadıkları güvensizlikler sonucunda kendi kişisel bilgilerini vermekten sakınırlar.
YANSITMA VE PARANOYA
Yansıtma, paranoyası olan kişilerin bir çeşit savunma mekanizmasıdır. İnsanların kendi duygu ve düşüncelerindeki algısal bozulmalar sonucu ortaya çıkmaktadır.
İnsanların, kendilerini korumak ve savunmak amacıyla ortaya çıkan normal tepkisi gibi gözükse de daha derine inildiğinde tehlikeli, riskli ve zarar verici bir rahatsızlık olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kişiler, kendilerine söyleyemediklerini başkalarına söylerler. Kişiler, kendilerine ait tavır, davranış ve hatalarını başkalarına yansıtarak sanki başkalarınınmış gibi ona yansıtarak suçlar. Bu tip insanların başkalarını eleştirdiği ve yargıladığı davranışların kendisine ait olduğunu görmeniz kaçınılmazdır.
Paranoyası olan insanların, ”bilmeği şeyler” sonucunda yaşadığı ”belirsizlikler sonucunda yanılgıları oluşur. Kendindeki eksikleri kapatmaya çalışması; kendini yüksek görmesine, biricik görmesine ve karşı tarafı da aşağılamasına, hor görmesine ve suçlamasına sebep olur.
Bu kişilerde, kendini önemseme ve önemsetme ön plandadır. Bunun için karşı tarafı suçlayarak saldırır. Kendisindeki iyi özellikleri kucaklarken, karşı tarafın hiç bir iyi özelliği olmadığına karşı tarafa inandırmaya çalışır.
Bu insanlar, ilgiye ve sevgiye açtır. Başkalarını devamlı eleştirir, aşağılar. Pohpohlanmaya ihtiyaç duyar ve onay beklentileri çok fazladır. Kuşkucudurlar, her şeyden şüphelenirler, saygı beklerler ancak saygı duymazlar.
İLİŞKİLERDE SUÇLAYICI OLMAK
Her ilişkide zaman zaman problemler oluşur. Partnerlerin bu problemlere yaklaşımında dinleyebilmeleri, iş birliğinde olabilmeleri çok mühimdir. Konuşabilen çiftler, ilişkilerini daha iyi bir noktaya getirebilen ve kuvvetlendirebilen kişilerdir.
İlişkilerdeki problemler zaman içinde çiftleri çıkmaza sürükleyebilir, yorabilir ve hayal kırıklığına uğramalarına sebep olabilir. Kişilerin yaşadıkları problemleri zaman içinde çözümsüzlüğe götüren tutum ve davranışlardan biri de suçlayıcı yaklaşımdır.
Suçlayıcı davranan kişiler, partnerini problemlerin sorumlusu ilan ederek etiketler ve yaşanılan problemin sorumluluğunu kendinden atarak karşı tarafa aktarır. Böylece kendisini hatasız, karşı tarafı hatalı görme eğilimindedir.
PEKİ, İNSANLAR NEDEN BAŞKALARINI SUÇLAMA EĞİLİMİNDEDİR?
Hayatlarından yorulan kişiler, problem istemezler ancak problem olmayan bir hayat söz konusu olamaz. Problemler ile uğraşmak istemeyen, problemi çözmek için emek harcamaktan kaçınan insanlar ise kendilerince bir neden bulurlar. Buldukları nedenlerin en hızlı yolu; karşı tarafı suçlayarak ve yargılayarak kendilerini temize çıkartmak ve rahatlatmaktır.
Devamlı karşı tarafı suçlayan insanlar, kendi davranışlarını kolay ve basit bir şekilde örter ve kişisel sorumluluklarından kaçınmanın yolunun bu olduğunu düşünürler. Aynı zamanda bu tip kişiler, dışarıdan insanların kendilerine yönelik var olan ”iyi” algılarını koruyabileceklerini düşünürler. Böylece suçlayarak ve suçlanmayarak kendilerine yönelik olumsuz duyguları da ortadan kaldırmış olurlar.
Aynı zamanda, suçlama davranışı ile bazen karşı tarafın hoşunuza gitmeyen davranışlarını da değiştirebilmeniz mümkün.
PEKİ, SUÇLAMA DAVRANIŞININ OLUMSUZ YÖNLERİ YOK MU?
Devamlı suçlayıcı davranan kişiler kendi empatik yönlerinden uzaklaşıp, empati yapmakta zorlanabilirler. Böylece yaşadıkları sorunlar daha da artarak çözülmez hale gelebilir. Bu tip insanlar, kendilerini kurban olarak gösterirler. Devamlı suçlamaktan haz alan kişiler, karşı tarafı kırıp hayal kırıklığına uğramasına sebep olur. Bu duruma “Flört Şiddeti” adı verilir.
Sürekli suçlayıcı davranmaya ihtiyaç duyan kişiler, kendi enerjisini boşa harcar ve kendisini aciz, güçsüz ve yetersiz hissettiğini gösterir. Bu kişiler, kendi yaşamlarını kontrol edemedikleri, mutluluk ve mutsuzluklarının başkalarının tutum ve davranışlarına bağlı olduğunu başta kabul etmelidir.
PEKİ, SUÇLANAN KİŞİ KENDİSİNİ NASIL HİSSEDER?
Suçlamalara maruz kalan kişiler, sıklıkla kendilerini değersizlik ve mutsuz hisseder. Bu kişiler, zaman içinde kendilerinden şüphe duymaya ve kendi kişisel sorunlarının sorgulamalarına neden olurlar. Sıklıkla suçlanmaya maruz kalan kişilerin kendilerine olan güvenleri sarsılır ve benlik saygıları düşer. Düşen benlik saygısına sahip olan insanlar, maruz kalıp istemedikleri durumlara tahammül etmelerine sebep olarak kendilerine inançları azalır ve kendilerini devamlı eleştirmeye ve suçlamaya başlarlar.
Klinik Psikolog Gizem ŞAHİN
Bilgi ve randevu için 02242455556